22 Mart 2013 Cuma

Rockçıların Atağı



Rock müzik alanında, büyük bir atraksiyon var bu sıralar. Neredeyse çıkan tüm şarkıları playlistime aldım. Rockla yatıp rockla kalkıyorum desem yeridir. Aylin Aslım, Özlem Tekin, Kargo, Deniz Özbey, Cem Belevi, playlistimin kadrolu sanatçıları. Aylin Aslım, tabiri caizse kariyerinin en iyi albümünü hazırlamış. Albümünde boş şarkı yok. İki de düete ( Cem Adrian, Teoman ) yer verip olayı bitirmiş. Ölünür De, Usta, İki Zavallı Kuş, Af, 5 yıldızlı şarkılar. Özlem Tekin de öyle bir albüm yapmış ki dinlerken etrafı dağıtasınız, gitar kırasınız geliyor. Albümdeki tüm şarkılar, bir hayli hardcore. Asker, Kıyamet ve Kargalar, 5 yıldız verdiklerim. Ayrıca Kargalar klibine gelen sansürü de anlamsız buluyorum. Powertürk TV, biran önce özür dileyip bu ayıbını gidermeli. Kargo durdu durdu yine çarpıcı bir şarkıyla geri döndü. Hem de sır olan bir isimle düet yaparak. Deniz Özbey... Vega'nın vokali. Beni Bırakma adlı şarkı, uzunca bir süre playlistimde kalacak. 


Gelelim Cem Belevi'ye. Onun şarkıları, diğerlerine göre biraz daha soft. Kendisini, ilk kez ttnetmüzik reklamlarında görmüştüm. Bazen benim de yeni çıkan sanatçılara karşı önyargım olmuyor değil. Görür görmez güzel bir çocuk, böyle yedirirler piyasaya deyip geçmiştim dinlemeden. Defalarca karşılaştım sosyal medyada, yine dinlemedim. Sonunda Kral Pop'ta ''Günaydın Sevgilim'' adlı şarkısının klibine denk geldim. Ne kadar güzel bir şarkıymış meğer. Cem Belevi, hem göze hem kulağa hitap eden bir yorumcu. Kesinlikle bir dinleyici kitlesi oluşturacaktır. Başarılar diliyorum buradan. 

17 Mart 2013 Pazar

Yılmaz Başar Babür Röportajım




Yılmaz Başar Babür, uzun zamandır takip ettiğim başarılı bir fotoğraf sanatçısı, arkadaşım. Bizim sektörde, fason işler yapmayan alternatif işler üreten az sayıda insan vardır. Yılmaz Başar Babür de her yaptığı işle bu kategoriye girebilecek türde biri. Kendisiyle yılbaşından önce biraraya geldik ve hem ''Bad Boys'' adını verdiğimiz bir fotoğraf çalışması hem de güzel bir röportaj ortaya çıkarttık. Şimdi Yılmaz Başar Babür'ü daha yakından tanıma zamanı... 

Fotoğraf çekmeye ne zaman başladınız?

15 senedir görsel alanda, çeşitli dallarda çalıştım. Fotoğrafa ise 5-6 yıl oldu başlayalı. Okulu, akademiyi reddederek kendim öğrenmeyi, keşfetmeyi, bunu yaşamayı seçtim. Fotoğraf serüveni, art direktörlük yaparken hobi olarak başlayıp sergilere, sonrasında muhabirliğe, tanıtım fotoğrafçılığına ve birçok alanda tanıdık simalarla güzel projeler oluşturmama kadar varan bir yolculuğa dönüştü. 

Kendinizi fotoğraf sanatçısı olarak nitelendiriyorsunuz. ''Fotoğrafçı'' ile ''Fotoğraf Sanatçısı''nın ayırdını yapabilir misiniz?

Açıkçası etiketlerin ve kelimelerin etkilerindense, gerçekleri; yani yapılan işleri kıstas alarak değerlendirme yapmayı daha doğru buluyorum. Bu alanda, görsel tecrübesi olan biri olarak aslolanın işin kalitesi, özeni, neticesi olduğuna inanıyorum. Yaptığım şeyin, sadece fotoğraf olmadığına ya da tek bir etiketle anlatımının zor olduğunu düşünüyorum. Etiketi, izleyicisine, eleştirmenine bırakarak üretmenin özgürleştirdiği kanısındayım.


Daha önce ödül almışsınız. Bu ödülden biraz bahsedebilir misiniz?

2011’de, Londra ve İstanbul ayaklı Mind Ad firmasının düzenlediği “Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri” yarışmasında profesyonel dalda “Yılın Kültür-Sanat Ödülü'nü kazandım. Coşkul Aral, Nihat Odabaşı gibi ustaların da jüride olduğu bir ödülü, sahnede onların elinden almak oldukça heyecan vericiydi.

Birçok müzik albümünün, kitabın kapak fotoğraflarını siz çekmişsiniz. Bunlar hangileri?

Deja-vu’nun ikinci albümü “Sinir Ötesi Operasyon”, Badem'in üçüncü albümü “3B”, Kolpa’nın “Maximum” singleı, Gerçek’in ilk albümü “Eşkıya”, Oia’nın Zeki Müren – Yaralı Gönül singleı ve şu sıralar çıkan Mental grubunun ilk albümü “Koyver Gitsin”. Tamamını; fotoğraflarından grafiklerine anahtar teslim kendi yaptığım işler. Badem’in 3B albümü, aynı zamanda Türkiye’nin ilk 3 boyutlu albümlerinden. Tayfun Şahin’in “Hazel”, “Mehdi” ve Altay Öktem’in “Yaram Yanlış Yerde” kitaplarının da kapak çalışmaları, bana ait olan çalışmalardan bazıları. Bunun dışında halen; oyuncu, cast, röportaj, tanıtım ve katalog çekimlerim sürmekte.


Yakın zamanda GİT adını verdiğiniz bir stüdyo açtınız. GİT'in açılımı ve amacı nedir?

GİT; Görsel İletişim Teknesi açılımıyla kurulmuş bir stüdyo, bir ekip, bir oluşum. “Yolda olanların teknesi” sloganıyla, projelerimizde sanatçı dostlarla ve asistanlarla; altyapıdan yetişen arkadaşlarla birlikte çalışarak görsel alanda faaliyet gösteriyoruz. Kaptanlığını yaptığım GİT, birçok farklı dalda hizmet veriyor; Kurumsal Kimlik (Logo, Web) ya da stüdyo, fotoğraf, grafik, video, kurgu gibi alanlarda web sitemizden (www.gitekne.com) de görebileceğiniz işlerimiz var.


GİT Stüdyosu'nda ne gibi etkinlikler oluyor?

GİT, çekimlerimizi yaptığımız stüdyo olmanın yanı sıra etkinliklerimizi, toplantılarımızı, sunumlarımızı, görüşmelerimizi ve projelerimizi ürettiğimiz bir mutfak. Zaman zaman da söyleşiler, performanslar, dinletiler gerçekleştirdiğimiz teknemizde; yakında fotoğraf, video ve re-touch üzerine workshoplar da başlıyor. Kısacası çok amaçlı ve görsel denizlerde geçen bir yolculuk hikayesi GİT.

GİT Stüdyosu'nda çalışma yapmak isteyenler, iletişimi hangi mecralardan sağlayabilirler?

GİT Stüdyosu'nda çalışma yapmak isteyenler, www.gitekne.com adresinden gerekli bilgileri bulabilirler. Ayrıca GİT’de bizimle projelerde çalışmak isteyen arkadaşlar www.gitekne.com adresinde GEL başlığının altında “GİT’le çalışmak ister misiniz”e tıklayarak form doldurabilirler. Ne istediğini bilen, özverili, saygılı, ekip çalışmasına uyumlu, görsel yolculuklara hazırlanan arkadaşları bekliyoruz.

İlerleyen günlerde GİT'te bizleri ne gibi sürprizler bekliyor?

GİT’de çok yakında workshoplar başlıyor. Fotoğraf, video ve re-touch konusunda alternatif bir öğrenme sistemiyle başlayacak workshoplar; çok daha hızlı, etkili, katılımcının potansiyeline göre şekillenebilen bir sistem. Ayrıca yeni klipler ve fotoğraf çekimleri yolda. Yeni projeler ve sürpriz görsellerle GİT olarak kalite üretmeye devam ediyoruz.


Sanatsal anlamda sizi besleyen ürünler, eserler var mı?

Pink Floyd’tan, Ben Harper’a, Ahmet Kaya’dan Sibel Kekilli’ye gerçekten güzel iş yapan ve sürekliliğiyle başarısını ispat etme şansı bulabilmiş bütün değerlerle besleniyorum. Jan Saudek ya da Ara Güler yada Dali; tarzlarından bağımsız ölümsüz işler yaratabilmiş; sanat dedirtmiş insanlar daima yeni nesillere ister istemez ilham olacaktır.

Bugünlerde hepimizin bildiği gibi eline her profesyonel fotoğraf makinesini alan fotoğrafçı olmak istiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tabii ki her tıraş makinesi olanın berber olmadığı gibi her fotoğraf makinesi sahibi de fotoğrafçı sayılamaz. Belli bir disiplin ve süreç eşliğinde gelişim göstermeden o konuda bir şey olduğuna inanmak; her gün tvde gördüğümüz sanatçıların sanat ürettiklerine inanmak kadar saçma. Kişisel olarak “Aynası iştir kişinin, lafına bakılmaz.” sözüne inanıyorum.


Sanatınızı icra etmede müziğin rolü nedir? 

Müziksiz bir dünya alkolsüz bira gibidir. Kapaksız tencere ya da ışıksız medeniyet gibidir bence. Ruh rengimi etkileyen bir faktörün, ürettiklerimi etkilememesi düşünülemez. 

Bir müzik albümünün fotoğraflarını oluştururken concepti nasıl belirliyorsunuz?

Birbirinden farklı müzik türlerinde fotoğraf çalışmaları üretirken; her projeyi kendi müziği ve dinleyicisinin beklentisi ekseninde ele alarak müzisyenle/müzisyenlerle toplantı yaparak birlikte karar veriyoruz.






Modeller: Gürsel Gülbay, Barış Gülbetekin, Barış Kenan Özkan, Taha Yıldız.

7 Mart 2013 Perşembe

Bathtubs Love Dark Colours Much




In recent times, I just want to swear while smoking. As if I’m at middle of a crowded avenue. I want cars to crush and cross over my body. Louses of my body will fall down and I will get relieved then and there. Sometimes, I’m asking myself ‘’Is it the God who do these to me?’’ while listening to ‘’İki Zavallı Kuş’’ (Two Miserable Birds) from Aylin Aslım. And sometimes I say ; neither believe nor pray just like song does. When you can not get the equivalent of somethings, it’s getting harder to believe always to the same fiction.

Lately, I posted on facebook that; The things I’m mostly aroused by are feet and Crucifixes.  My curiosity against to the feet broke out because of my housemate. I guess I need talk about it without lying. My roomie was someone insane wandering around only with a t-shirt at home. She had lenghty hairs. Everytime she lied down on the bed, I could not help myself watching her. Most beautiful side of hers was her feets. I always used to touch her feet and lie down next to her. And Crucifixes… They’re completely the things that Madonna put into my mind. I love it as  accesorries.

Sometimes I feel like Jesus will come out and smile from the Crucifixes about which I said I love only as accesorries. You know, I’m always talking about the hairs of Jim Morrison, Jesus’ hairs were beautiful too. We need not to pass over. Even though you may think I am kidding with him so much, I actually love him. That’s the reason of all these spiels. We shall put away our taboos and love by doing ironies. It feels very good. I wonder if there ever will  be someone in my life  to whom I can say ‘’You come to me very good!’’ before dying. Do you have someone that you can say these words to. If so, it’s pretty nice. He or she has found your vein and committing slowly. Let him/her commit. Somehow, We were born to die. While the issue is about ‘’We were born to die’’, Lana Del Rey has heralded she will release a darker and more cinematic album. Let’s gather all the cutleries you have, choose one of them and go to bath. Get ready to commit suicide! Bathtubs love dark colours much.

6 Mart 2013 Çarşamba

Tayfun Özman Röportajım




Modelliğe ilk adımınızı nasıl attınız?

Bir casting ajansında süpervizörlük yapıyordum. Yine bir iş esnasında bir mekânda bulunmamız gerekti. O gece gittiğimiz o mekânda Tolga Karel ve Didem Soydan, aynı masayı paylaşıyordu. Ben ilk etapta Didem Soydan’ı tanımadım. Fakat Tolga Karel’le tanışmak amacıyla masaya yaklaştım. Masaya gittiğimde beni gayet nazik bir şekilde karşıladılar ve biz o gece Didem Soydan ve Tolga Karel ile tanıştık. Muhabbet ilerledikçe Didem Soydan bana ne iş yaptığımı sordu. Ben de Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenci olduğumu, yazın eskiden mankenlik yapmış olan bir abime organizasyon şirketinde yardımcı olduğumu söyledim. Didem Soydan da buna karşılık benim de modellik yapıp yapmadığımı sordu. Tabii ki o güne kadar modellikle hiçbir alakam yoktu. Ben de hayır cevabını verdim doğal olarak. O da bana dönerek ‘’Peki yapmak istemez misin?’’ diye sorduğunda neden olmasın cevabını verdim. Benden iletişim bilgilerimi aldı ve bana 1–2 gün içinde geri dönüş yapacaklarını belirtti. Ve kısacası Didem Soydan aracılığıyla şu an çalıştığım By Busto adlı ajansla tanıştım.

Size göre bir erkek model nasıl olmalı?

Her zaman bakımlı ve sporunu hiç bırakmayan, sadece görünüşüyle değil hareketleriyle de örnek teşkil edebilecek bir birey olmalı. Ayrıca bunun yanında belli bir kültüre ve bilgi birikimine sahip, girdiği her ortama ayak uydurabilecek, neşeli ve yeri geldiğinde de seviyeli, ciddi olmalı.


Best Model yarışmasına katılmayı düşünüyor musunuz?

Best Model yarışması, bugün binlerce modelin, bu yarışmada derece hayali kurarak ve bunun sonunda ünlü olmayı planladığı, ülkemizin ve hatta dünyanın en prestijli markası haline gelmiş bir yarışma. Bu yarışma sayesinde birçok model, dizi sektörüne geçiş yaparak önemli adımlar attı. Modelliğin bir sonraki adımının oyunculuk olduğunu düşünüyorum. Ben de bu sektöre girdiğimden beri oyuncu olmayı gerçekten çok istemişimdir. Çünkü gelecek nesillere iyi bir şeyler bırakmanın yolu, bilim ve sanattan geçiyor. Gelecekte sanatın bir parçası olmak amacıyla Best Model yarışmasına katılmayı düşünüyorum diyebilirim. Bu yarışma sayesinde ülkemize rol model olmuş insanların varlığı, bize bu yarışmanın ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Ayrıca geçen gece, Ankara‘da yapılan moda haftası etkinliklerinde karşılaştığım Sn.Erkan Özerman ile konuştuğumda benim bu sene kesinlikle yarışmaya katılmam gerektiğini söyledi. Umarım bu benim için önemli ve hayırlı bir karar olur.

Modayı yakından takip ediyor musunuz?

Bu işte devamlılığı sağlayabilmek için her modelin modayı yakından takip etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden modayı yakından takip ediyorum. 

Bir erkeğin gardırobunda olması gerekenler nelerdir?

Üniversite son sınıfta, okuduğum bölüm nedeniyle stajyer öğretmenlik yaptım bir sene boyunca. Bunun sonucunda da haftada en az 2–3 gün takım elbise giymem gerekiyordu. Bu sebepten anladım ki bir erkeğin gardırobunda en az 3–4 takım elbise ve bu takımlarla kombin yapabileceği en az 10–15 gömleği olmalı. Kravatları onun zevkine kalmış. Ayrıca günlük hayatta giyebileceği şık ve rahat kıyafetleri olmalı. Bunun dışında da gece hayatında giyebileceği farklı tshirt ve pantolonları bulunmalı.

Sevgiliniz var mı? 

Bir erkeğin gardırobunda olması gerekenlerden biri de…  Pardon sorular karıştı. Evet, yaklaşık 2 aydır birlikte yaşadığım bir sevgilim var.  Ara sıra kavga etsek de çok iyi anlaşıyoruz. Kavga ettikçe bunu daha iyi anlıyorum ve o kişi şu an dünyada en çok değer verdiğim insanlardan biri olmayı başardı bu kısa sürede.

Bulunduğunuz ortamlarda tacize maruz kaldığınız oluyor mu?

Tacize maruz kalacağımı düşündüğüm ortamlarda pek bulunmuyorum desem! Fakat insanların gözleri ile yaptığı şeyler de taciz tanımına giriyor ise bazen buna maruz kaldığımı düşünüyorum.


GQ'daki pozlarınızı konuşalım biraz da...

GQ ile çalışırken gerçekten kamera önünde ve kamera arkasında çok iyi bir ekip vardı ve biz bu ekiple 1 saat içinde kaynaşarak o kadar güzel fotoğrafların ortaya çıkmasını 4–5 saat gibi kısa bir sürede sağladık diyebilirim. Ayrıca son çekildiğimiz pozda, o an bana uygun pantolon bulunmaması sebebiyle iç çamaşırlı kalmam komikti. Bak bunu da ilk kez söylemiş oldum.

İleriki dönemlerde neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Öğretmenlik çok güzel bir meslek… Ama yaptığım stajlarda dışarıdan görüldüğü kadar kolay bir meslek olmadığını anladım.  İlk olarak kendi alanımla ilgili çalışmayı çok istiyorum. Bu, özel şirketler de olabilir. Fakat özel şirketler, askerlik ile ilişki istemiyor ve en az 2 yıl tecrübe istiyor. Bu durumda da yeni mezun olmuş bir insan çıkmaza düşüyor ister istemez. Fakat elimde modellik gibi birçok insanın yapmak isteyip yapamadığı bir meslek dalı var. Bu yüzden askerlik görevimi yerine getirdikten sonra kendi iş alanıma yönelip aynı zamanda modelliğe de devam etmeyi düşünüyorum. E tabi askere gitmeden önce  KPSS ve Best Model yarışması gibi hayatıma yön verecek önemli aşamalar da var.

17 Şubat 2013 Pazar

Yattık Kalktık Hop Burdayım !



Uzunca bir zaman sonra tekrardan aranızdayım. Styling işlerinden ötürü blogla pek ilgilenemiyordum. En son İntizar'a, albüm fotoğraf çekimleri için moda tasarımcısı Figen Üntürk'ten aldığım kıyafetlerle styling yaptım. Bu stylingle alakalı herkesten olumlu yorumlar geldi. Çok teşekkür ediyorum. Dikkatimi çeken 2 albüm var bu sıralar. Biri İntizar - Aşk Yağmurları diğeri de Gülşen - Beni Durdursan Mı? İntizar'ın albümünü merak etmemin sebebi, bu defa sözlerdeki belirgin derinlik. Duyduğum birkaç parçanın sözleri, ustaca işlenmiş şiirler gibi. Albümü yakında piyasaya çıkacak. Alıp dinlemenizi tavsiye ederim.


Gülşen, en son ''Önsöz'' albümünü yayınlamıştı. Aradan 3 yıl geçti. Uzun zamandır beklediğim albümlerden biriydi ''Beni Durdursan Mı?''. Albümün çıkış parçası olan ''Yatcaz Kalkcaz Ordayım'', 14 Şubat'ta yayınlandı. Şarkıda tam bir Yıldız Tilbe havası var. O da söylese olurmuş yani. Ama Gülşen'de de o kadar şık ve sevimli durmuş ki, birkaç gündür dinlemekten kendimi alamıyorum. Şarkının altyapısında yoğun bir kemençe var. Bu durumu Gülşen'in Ordulu olup hafiften yöresel bir tat vermek istemesine bağlayanlar da var. Gülşen, çok akıllı bir kadındır. Geçen albümünde de oryantal öğeler barındıran ''Bi An Gel'' ile çıkış yapmıştı. Amacı, ilk olarak albümünü oryantal ruhlu kültürümüze sevdirmekti. Yine aynı düşünceyle yola çıkmış. Albümdeki diğer şarkıların adlarını da okudum. Gayet çatlakçaydı. Umarım diğer parçaları da çıkış parçası kadar güzel çıkar. Hepiniz gibi ben de 18 Şubat'ı bekliyorum. Stylinge gelince... Yatcaz Kalkcaz Ordayım klibi için Bahar Kongel ile çalışmış. Daha ne olsun ! Klibi Murad Küçük çekmiş. O yüzden klip konusunda aklım biraz bulanık. Efsane geri döndü. Hep beraber efsanenin dönüşünü izleyeceğiz. Şimdiden iyi seyirler...

3 Ocak 2013 Perşembe

Mor ve Ötesi'nin Beklediği Güneş



Mor ve Ötesi, yıllardır dinlediğim, Avrupai tarzıyla ön plana çıkan, bende ayrı bir yeri olan rock grubudur. Şimdiye kadar grubun konserine bir kez gidebildim. O da Dünya Yalan Söylüyor albümünün çıktığı sıralardı. ( O albümü, cd çalarımdan hiç çıkartmadığımı hatırlarım. ) Grubun solisti Harun Tekin, bembeyaz yüzüyle TRT binasına girerken, o kalabalık ve kızların çığlıkları görülmeye değerdi. Tekin'in star edasını hep sevmişimdir.

Geçen hafta grubun yeni albümü Güneşi Beklerken'i dinledim. Dünya Yalan Söylüyor'dan sonra en beğendiğim albüm, bu albüm oldu diyebilirim. Parçaların sözleri üzerinde, ciddi anlamda çalışılmış. Her biri şiir gibi. Zaten albümü satın aldığınızda, mini bir şiir kitabı da satın almış gibi oluyorsunuz. Bu albümün, grubun olgunluk albümü olduğunu düşünüyorum. Parçalarda grubun yine o eski protest tavrına rastlamak mümkün. Şahsen albüm beni tatmin etti. Bakalım grubun hayranlarını da aynı ölçüde tatmin edecek mi? Albüm, 12 parçadan oluşuyor. En beğendiğim parçalar: Güneşi Beklerken, Oyunbozan, Tamiri Mümkün Kalbinin, Boş Bir Dünya. Özellikle Boş Bir Dünya, beni çok etkiledi. Kesinlikle albümün en iyi parçası.

Albümün ilk klibi, Oyunbozan adlı parçaya geldi. Klip, Murat Onbul yönetmenliğinde bir spor salonunda çekildi. Klibin, gayet yalın bir havası var.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
back to top