28 Şubat 2012 Salı

Emir Yargın ile Yeni Klibi '' Bu Gece '' yi konuştuk!



Elektronik müziğin yenilikçi ismi Emir Yargın'ı uzunca bir süredir dinliyorum. Bilindiği üzre albüm lansmanı ve '' Tokat '' parçasının klibinden sonra kendisiyle röportaj da yapmıştım. Şarkıları gibi eğlenceli bir insan. Şimdi de 2. klibi '' Bu Gece '' ile bir dönüş yaptı. ( Backstage de yer alıyor. ) Klip çekilirken her aşamasından haberdardım. Sizler için Emir Yargın ile '' Bu Gece '' parçası ve klibi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdim. Okurken eminim çok eğleneceksiniz. İşte Emir Yargın Rusya'da çekilen klibini anlatıyor:


'' Aslında bu şarkının klibi için aklımda hep İstanbul vardı. Maslak’ta anlatılan iş hayatı ve tabi ki Taksim'de anlatılan eğlence hayatı. Benim için çok daha pratik olacaktı St. Petersburg’da çekmeye göre. Ben uzun yıllardır her yaz Akdeniz sahillerinde ciddi büyüklükte yabancı kitleler, konserler veririm. Bu vesileyle her milletten beni seven küçük gruplar bulabiliyorum kendime. En çok da Rusya’nın büyük şehirlerinden var sevenlerim. Bunda benim akıcı, esnaf Rusçamın ve Rus yoğunluklu konserlerde sevdiğim Rusça parçaları söylememin önemi büyük. Bu fikir aklıma gelince bir bakayım dedim kimler varmış St. Petersburg’da. Zaten 4 yıl önce beş parasız gidip hayatta kalmaya çalışmışlığım olan bir şehir. Tanıyorum şehri biraz o yüzden. Birkaç mail sonunda oyuncu sıkıntısı çekmeyeceğimizi anladım. Ama tabi bir de ben orda koparken birilerinin iyi bir gözle çekmesi lazım. Fırat Giraygil’i aradım. Hep beraber gaza geldik ve 1 hafta içinde kararı verip yola çıktık. Ediz Pınar ve Selen Yalçın da bizle geldi.


Britney Spears’ın, Black Eyed Peas’in filan kaldığı W Hotel St. Petersburg’da kaldık. Hatta oradayken ZAZ ‘da oradaydı. Onlarla da kanka olduk. Her gece o yorgunlukla odamızdaki kuş tüyü yastık yorgana atlamak keyifli oluyordu o soğukta. Bu arada bir önceki St. Petersburg gezimde kaldığım yerde üstüne yatacak yorgan bile yoktu ve giysilerimi kare olarak katlayıp üstüne yatıyordum. Akşam 7 gibi indik. Yerleştik. Gece sözleştiğimiz yere otostopla gittik. Karşımızda bizi bekleyen 20 tane kız vardı bir tane de erkek vardı. İlk gece acayip bir geceydi. Çok fazla eğlendik. Gerçekten çok eğlendik. Klibin çekim aşaması ve çıkması arasındaki farkın büyük olması bu sebepten. O kadar eğlenceyi '' kimsenin gözüne batmadan '' anlatabilmek çok zor oldu. Gönül isterdi ki bunlarla uğraşmak zorunda olmayalım. Bu arada hemen belirteyim. Rusya, 20 kız, çok acayip bir gece filan gibi lafların okuyanların aklına neler getirdiğini biliyorum ne yazık ki. Ama öyle değil. Gerçekten eğlenmekten bahsediyorum.


Dans sahnesindeki çıplak ayaklı çocuklar gerçekten çıplak çıplak dans ediyordu o soğukta. Aralarına girdim. Onlara ayak uydurmaya çalıştım. Baktım olmuyor kolbastımsı hareketlerle atışmaya başladım. Yine bir klibi daha halay çekerek bitirdik. Bakalım 3. klipte de bunu devam ettirebilecek miyiz. Böyle eğlenceli bir parçaya böyle eğlenceli bir klip olmalıydı. Bundan sonra Köpek şarkıma gerçekten köpeklerle dolu bir klip çekmek istiyorum hayırlısı. ''

27 Şubat 2012 Pazartesi

84. Oscar Ödül Töreni / Kırmızı Halı Yorumlarım


84. Oscar Ödül Töreni'nin kırmızı halısı yine çok hareketli ve heyecan vericiydi. Hareket ve heyecana kıyafetler değil de oyuncuların kendisi neden oldu diyebilirim. Çünkü çok şık olarak nitelendirebileceğim sayılı kişi vardı. Oyuncuların kıyafetlerini eleştiren yorumcular da bana çok sahte geldi. Her kıyafete çok iyi denmesi rahatsız edici bir olguydu. 

Kırmızı halıda çok şık bulduğum iki isim vardı. Twitter'da #BESTDRESSED hashtagini Jessica Chastain için kullandım. Alexandre McQueen imzalı elbisesinin işlemeleri Barok dönemini anımsatan yapıdaydı. Bu taşıması zor elbiseyi seçtiği için Jessica'yı çok cesaretli buldum. 


Rooney Mara, en şık 2. isimdi. Saçı, makyajı ve Givenchy elbisesi ile göz dolduruyordu. Kuğu beyazlığındaki Rooney'nin beyaz bir elbise seçmesi tezat oluşturmamış. Elbisenin göğüs kısmı marjinaldi.


Michelle Williams, kırmızı halıda Louis Vuitton kırmızı elbisesi ile boy gösteriyordu. Elbisesini beğenmedim. Özellikle fiyonk detayını çok gereksiz buldum. Bahsedildiği gibi feminen gelmedi bana. Olumlu bir yorum yapmak zorunda olsaydım eğer bu kıyafetle yalnızca sevimli olmuş diyebilirdim.


Ödül törenine katılan oyuncuların kıyafet tercihleri ve puanlamam ( 10 üzerinden ) şöyle: 

Jessica Chastain ( Alexandre McQueen ) - 10 puan

Rooney Mara ( Givenchy ) - 9 puan

Michelle Williams ( Louis Vuitton ) - 4 puan

Penelope Cruz ( Armani Prive ) - 8 puan


Angelina Jolie ( Versace ) - 8 puan


Meryl Streep ( Lanvin ) - 7 puan


Jennifer Lopez ( Zuhair Murad ) - 7 puan


Cameron Diaz ( Gucci ) - 6 puan


Viola Davis ( Vera Wang ) - 6 puan


Milla Jovovich ( Elie Saab ) - 7 puan


Shailene Woodley ( Valentino Couture ) - 5 puan


Natalie Portman ( Christian Dior ) - 6 puan


Sandra Bullock ( Marchesa ) - 4 puan


Emma Stone ( Giambattista Valli ) - 7 puan


24 Şubat 2012 Cuma

Blogger Onur Yüksel ile Moda Üzerine Sohbet




'' sokaktanemoda.com '' nasıl ortaya çıktı? Biraz bahsedebilir misin?

Moda ve tasarım, fazlasıyla ilgi alanımızdaydı. Ve bu ilgiyi kişisel paylaşımlarımızdan, bloglarımızdan daha büyük bir platforma taşımak istedik. 3 yıl önce yola çıktığımızda, Türkiye'de bir sosyal moda platformu yoktu. Başlangıçta kullanıcıların stil paylaşımı ve diğer kullanıcıların yakışmış - yakışmamış gibi öznel yorumlarını toplamak, moda ve kombin konusunda fikir alışverişine ortam sağlamak üzerinden yola çıktık. Ancak kitle genişledikçe ve ilham veren stil sahipleri çoğaldıkça, vizyonumuzu ileri taşıdık. Sokaktanemoda.com ile bugün en büyük hayalimiz, İstanbul sokak modası denildiğinde, Paris, New York, Londra, Milano veya Stockholm sokak modası dediğimizde nasıl zihinlerde bir olgu canlanıyorsa, bunu kendi ülkemiz için de yaratmak. İyi giyinenleri ön plana çıkartmak, henüz arayış içinde olanlara ilham vermelerine olanak tanımak ve gelecekte sokaklarımızda daha çok güzel giyinen, stil sahibi insanlar görmek gibi büyük bir hedefimiz var. Sokaktanemoda.com, zengin içeriği ile alışveriş öncesi de fikir sahibi olmaya olanak tanıyor. Moda markalarının on-line satış siteleri hazır olduğu an, Sokaktanemoda.com'da gördüğünüz o marka ürünü ya da benzerini hemen satınalabilir olacaksınız. Sokaktanemoda.com'da kullanımı en basite indirgemeye çalıştık. Hala da çalışmalara devam ediyoruz. Yakında yeni hazırladığımız olumlu bazı değişiklikleri yayına alacağız.

'' sokaktanemoda.com '' a nasıl üye olunuyor? Sitenin genel concepti nedir?

Sokaktanemoda kısaca Sosyal Moda Platformu. Modayı seven, giyinmeyi seven, merak eden herkes üye olabilir. Kullanıcılar kombin fotoğraflarını paylaşabildiği gibi sadece ilham almak veya bugün dışarı çıkarken nasıl giyinsem sorusuna cevap aramak için sitede keşfe çıkabilir. Sokaktanemoda.com'a üye olanlar stillerini gösteren fotoğraflarını paylaşabilir, başka kullanıcıların stillerini beğenebilir, sosyal mecralarda beğendiklerini tek tıkla paylaşabilir, beğendikleri üyeleri takibe alabilir, aynı şekilde çok beğendikleri stili, ileride dönüp bakmak için kendi kataloglarına ekleyebilir. Paylaşılan fotoğraflarda, her ürün tek tek renk ve markasına göre etiketlendiğinden, kullanıcılar aynı zamanda beğendiklerini ürünün markasına tıklayıp, bugüne kadar o marka ile kombinlenmiş tüm fotoğrafları listeleyebilir, hangi parçalar, hangi renkler nasıl kombinlendiğinde daha iyi sonuç veriyor görebilir ve sonuçta daha çok ilham alabilir. Üye olmayanlar ise sadece fotoğrafları görüntüleyebilirler. Kombin yüklemek ve yorumda bulunup katalog oluşturmak için üye olmak gerekiyor.

Genelde hangi blog ya da siteleri takip edersin?

Moda ile ilgi çok şey takip ediyorum, bloglar da bunun ayrılmaz parçası. styleboom, iconjane, offnegiysem, niceboysfornicethings, zetfashion, koraycaner, cindirella under the umbrella ... liste oldukça uzun. Yabancı site olarak fashionbeans, mashKULTURE, the selby takip etmekten zevk aldığım bloglar. Bir de dergi takıntım var, özellikle daha niş, daha alternatif olanları bulup okumaya çalışıyorum.


Son zamanlarda moda üzerinde süregelen postmodernizmi nasıl değerlendiriyorsun?

Moda her zaman bir sonraki arayışında. Modernizm ne kadar dönemsel olsa da moda sektörü için bu süre 6 ay. Bir sonraki koleksiyon -çoğu zaman farkında olmadan- kendini postmodernizme teslim ediyor. Özellikle bazı tasarımcıların, tasarımdaki evrensel doğru kabul edilen kalıplarının dışına çıkması, ticari bir başarı getirmese de bireyin sıradanlıktan ayrışması için bir seçenek sunuyor. Moda'yı bir kurallar bütünü olarak görmektense her şeyin göreceli ve her şeyin geçici olduğunu söylemek daha net bir tanım olabilir. Toplumdaki tüm değerler, bireysel ve kültürel olarak belirlenirken aslında bu değerlerin bütünü belirli bir dönem için geçerliliğini koruyabilir. Moda Tasarımcısının bu dönemleri önceden terk edip alternatif arayışında bulunması kadar, ticari kaygıları da bir şekilde dengelemesi takdir edilmesi gereken bir durum.

Türkiye'de modaya karşı doğru bir bakış açısı var mı?

Bakış açısı zaten çok subjektif bir yaklaşım, açıkçası nasıl bir noktadan baktığınız ile doğru orantılı. Ekonomik durum, eğitim ve sanat bu açıyı oldukça etkiliyor. Sanat ve eğitim konusunda doğru bir yerde olduğumuzu söyleyemiyorum. Takdir etmesini bilmeyen bireylerden bir toplum oluşuyor gibi geliyor. Moda ise hep takdir ve beğeni üzerine kurulu. Bu noktada daha zamana ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Ama sadece zamanın geçmesine değil, zamanın eğitim ve sanat ile öğütülmesine. Bayağı bir mesafe bahsettiğim.

Retro kültürü hakkında neler düşünüyorsun?

Yarın olduğu sürece retro hep olacak. Sonuçta yarın, geçmişten beslenen bir olgu. Algımızı açan ve bizi bu olguya alıştıran ise hep retro kültürü. Sonuçta gün geçtikçe özlenen bir algı haline gelmeye devam ediyor.

Bir erkeğin dolabında bulunması gereken en önemli ürünler hangileridir?

İki çeşit, kalıbı üzerinize oturan kot pantalon şart! Biri günlük kullanım için, diğeri akşamları kurtarıcı olacak. İkinci kot pantolon boru paça, ayakkabı hizasında ve klasik renk olursa daha çok işe yarar. Bir siyah, bir de beyaz desensiz, bisiklet yaka ya da polo yaka iyi kalite t-shirt hayat kurtarır. Beyaz ve üste çok iyi oturan bir gömlek, tüm renklerle rahat kullanabilmek için gri ya da bej rengi bir trençkot, ve yine gri bir ceket ve hırka dolapta mutlaka durmalı. Bu saydıklarım dolabınızda varsa, senelerce kurtarıcı olacağını garanti ediyorum. Gerisi artık zevkinize göre seçeceğiniz aksesuar ve renkli parçalarla stilinizi yansıtmaya kalıyor.

23 Şubat 2012 Perşembe

Masalsı Eurovision Şarkımız: Love Me Back



Eurovision şarkımız nihayet açıklandı. Can Bonomo'nun mini konseri içerisinde sunulan şarkının adı Love me back. Sözü ve müziği Can Bonomo'ya ait olup aranjesi Can Saban tarafından yapılmış. Herşeyden önce şunu belirtmek isterim ki Bonomo, Love me back ile kariyeri açısından bir basamak daha yükselmiş oldu. Şarkıyı iki cihetten inceledim. 

1) Aranje

Can Saban'ın imzasını taşıyan aranje, Can Bonomo'nun alışılagelmiş tarzını büyük oranda yansıtıyor. Anatolian ezgilere Avrupa'nın masalsı soundları eklenmiş. Love me back'i diğer Bonomo şarkılarından ayıran en belirgin özellik bu. Yani Bonomo'nun önceki çalışmalarının üzerine bir tuğla daha konulmuş.

2) Söz - Müzik

Can Bonomo, Love me back'te bir denizcinin aşkını işlediğini söyledi. Aynı zamanda İzmir'den ve Cahit Külebi'nin dizelerinden etkilenmiş. Bonomo'nun şarkıyı heyecanla, mitolojik bir olayı anlatır tarzda yorumlaması, dinlenebilirliği üst düzey kılıyor. 

Genel olarak şarkı beni gayet eğlendirdi. Enerjisi yüksek tınılar içeriyor. Koreografiyle birlikte sunulduğunda şarkının bize derece getireceğine inanıyorum. Böylesine genç bir yeteneğin ülkesince Twitter'da ttlere taşınarak yerilmesi yerine desteklenmesi daha doğru olur. Eurovision şarkımız açıklanır açıklanmaz asılsız haberlere inanarak '' Bu çalıntıdır. '' demek öncelikle kendimize saygısızlık olur. Her masal nasıl ki mutlu sonla bitiyorsa masalsı Eurovision şarkımızın da bize mutlu bir son hazırladığını düşünüyorum. Can Bonomo'ya Eurovision'da başarılar diliyorum. 

20 Şubat 2012 Pazartesi

Gülse Birsel'e İhtar


Zeki Demirkubuz, beni sanatsal anlamda besleyen, ufkumu açan ( Türkiye'deki sosyolojik yapı bakımından ) bir yönetmendir. 2 filmi hariç diğer filmlerini izledim. Filmlerini arşivimde de bulundururum. Çevremdeki insanlara sürekli Masumiyet, Kader ve Üçüncü Sayfa filmlerini öneriyorum. Özellikle Kader filminde başrol oynayan Vildan Atasever'in performansı görülmeli. Peki bu zamana kadar yönetmenin adını kaç kişi biliyordu? Onca ödül ( Altın Portakal, Fipresci dahil ) almasına karşın çok az kişi. 


Zeki Demirkubuz, rahat, komplekssiz, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan biridir. Daha doğrusu bu olaya kadar öyle düşünüyordum hakkında. Olay ise Yalan Dünya dizisiyle ilintili. Dizide karakterlerin birçoğu töre konusunun işlendiği bir dizide oyuncu olarak yer alıyor. Açılay karakterinin hayallerinden biri Zeki Demirkubuz'un yeni filminde oynamak. Dizide sık sık bir cafeye gidip yardımcı yönetmen rolündeki oyuncuya '' Zeki Demirkubuz geldi mi? '' diye sormaktadır. Zeki Demirkubuz, bu replikten rahatsız olmuş ve telefon açıp '' Bir daha Açılay, Zeki Demirkubuz demesin. '' demiş. İlk başta bu durum hoşuna gitmiş ama sokakta kendisine '' Zeki Demirkubuz geldi mi? '' espirisi yapılınca hemen telefon açmış Olgun Şimşek'e. Ben Gülse Birsel'e yapılan bu ihtarın hoş olmadığı kanısındayım. Hele ki Demirkubuz gibi bir yönetmene yakışmıyor. Sonuçta diziyle beraber birçok kişi adını Google'a yazıp bu adam kim acaba diye bakmıştır, araştırmıştır. Ayrıca dizide kendisini ulaşılamayan bir yönetmen olarak gösteriyorlardı. Demirkubuz, geniş düşünen biri olarak umarım bu ihtarın gereksiz olduğunu algılar.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Değişen Müzik Anlayışı ve 54. Grammy Ödülleri


Son günlerde '' Dünya'da müzik anlayışı değişiyor mu? '' diye kendi kendime soruyordum. Genel olarak baktığımda Vevo'da yer alan canlı performansların çokça izlendiğini ve piyano, çello, keman, gitar vb. enstrümanların oluşturduğu parçaların / albümlerin çokça dinlendiğini gördüm. Buna bağlı olarak dinleyicinin artık show değil müzik, ruh ve ses istediği aşikar. Tabiri caizse insanlar artık öbür gün unutulacak showu yemiyor. Örneğin; Kylie Minogue'un 2002'de çıktığı dünya turnesinin Manchester ayağında yaptığı show etkileyiciydi. Parmak ısırtacak nitelikteydi. Ama yıllar geçti ve show kavramı olduğu yerde dururken onu icra edenler değişti. Hep en son yapan kişileri hatırladık. Çünkü tüketim müziği / sektörü böyledir.


54. Grammy Ödül Töreni'de bu düşünceleri tesciller nitelikteydi. Foo Fighters'ın vokalisti Dave Grohl'un '' ucuz bir stüdyoda ciddi paralar saçmadan kaydedilen albümümüz '' açıklaması, Lady Antebellum'un yine kendi dalında rakiplerini geride bırakması, Adele'in 6 Grammy'i kucaklaması ve Jennifer Hudson'un Whitney Houston'u anmak amacıyla seslendirdiği '' I will always love you '' parçası beni büyüleyen olaylardı.


Adele, müziğiyle ön planda olmayı başarmış, showa ve şaşaalı kliplere başvurmamış bir sanatçıdır. İyi müziğin, iyi sesin taçlandırılması, sadece sanatını icra eden birçok kişiyi de yüreklendirecektir diye düşünüyorum. Sanırım önümüzdeki sene aynı olayı Lana Del Rey'de yaşayacağız.

6 Şubat 2012 Pazartesi

14 Şubat'a Yalnız Girecek Erkeklere Öneriler


14 Şubat yaklaştıkça sosyal medyada paylaşılan espirili tweet ve durumlar artıyor. Bu olguya ithafen 14 Şubat'a yalnız girecek bir erkeğe alternatif sunabilecek bir yazı yazdım. - Yalnız erkekler grubuna ben de dahilim. - Uzun zamandır '' Her sevgililer gününe mutlaka bir sevgilim denk gelmesin diye çaba mı sarfediyorum? '' diye düşünüyordum. Kendimi sorguladım, cevabımı aldım. '' Sen heteroseksist - klasik çizgiye sahip bir ilişki istiyorsun. Hızlı tüketim çağını ötelediğin için yalnızsın. '' Peki yalnız erkeklere neler mi öneriyorum? Görevler şeklinde sıraladım.


1. Görev: '' Müzik dinle ! ''

Hepimiz müziği seviyoruzdur. 14 Şubat'a özel seçtiğim albüm Lana Del Rey - Born To Die. Özlediğim tınıları içeriyor olması ve beni dinlendirmesi açısından değişik bir albüm. İndie, pop, 70's mixi gibi. Bayağı zamandır şiir, öykü, deneme yazdığım için şarkılarda öncelikle sözlere dikkat ederim. Born To Die'ın sözleri ciddi anlamda etkileyici. Çok ruhsal ve edebi.

Come and take a walk on the wild side
Gel ve benimle vahşi tarafta konuş
Let me kiss you hard in the pouring rain
Yağan yağmurda seni sertçe öpmeme izin ver
You like your girls insane
Sen çılgın kızlar gibisin
Choose your last words
Son kelimelerini seç
This is the last time
Bu son sefer
Cause you and I, we were born to die
Çünkü sen ve ben, ölmek için doğduk

Diğer favorilerimse şöyle: Million Dollar Man, Diet Mountain Dew, Dark Paradise, Summertime Sadness.


2. Görev: '' Sert bir içki iç ! ''

O gece ister istemez boğazımızda duygusal bir düğüm olacak. Bu düğümü güzelce bir yok edecek ve bizi kendimize getirecek sert bir içki lazım. Ben '' Chivas Regal '' i çok severim. Bu görev için ideal.


3. Görev: '' Parfüm al ! '' 

Rüzgar, yüzüme, boynuma, omuzlarıma her vurduğunda kokumu duyumsamalıyım / duyumsamalıyız. Ben bu görev için henüz biten parfümüm Versus Versace Blue Jeans'i almayı uygun gördüm. Bence siz de denemelisiniz. Eminim seveceksiniz.


4. Görev: '' İç güvenini arttır - Sexy ol ! ''

Bu görev için aklımdan birbirinden şık iç çamaşırları geçti. Sonunda David Beckham for H&M'de karar kıldım. Biraz şımarmak iç güvenimizi arttıracak. '' Sexy oldum. '' hissiyatı bizim de hakkımız. - Her ne kadar bunu tescilleyecek bir sevgilimiz olmasa da. - 

Aklınızda bulunması gerekenler:

a) Sakın yoruldum diyerekten bir cafede oturmayın. Birbirlerine hediye sunan sevgililer sinir katsayınızı yükseltebilir. Hiç unutmam, geçen sene retro ruhlu bir cafede arkadaşımla oturuyordum. Bir çocuk torbasından hediye paketi çıkarttı ve sevgilisine verdi. İçinden bir pick up ve plak çıktı. Öpüştüler ve sessizce plağı çaldılar. Biz de '' Vay be ! Ne romantik insanlar var. '' demekle yetindik ve bir müddet sustuk.

b) Sosyal paylaşım sitelerine girmeyin. Özellikle Twitter'da birçok hashtag ve tt olmuş kelime size her an '' Etrafınız sarıldı, teslim olun! '' diyebilir.

Bu arada kadın olsam kendime tek taş alırdım. - Kısa bir yalan seçtim. - 



3 Şubat 2012 Cuma

Zenne Filminin Yönetmenlerinden Caner Alper'le Yaptığım Röportaj


Daha önce belgeseller yapmış olmanıza rağmen hiç uzun metraj çalışmanız olmamıştı. Uzun bir hazırlık dönemi yaşadığınızı biliyoruz. Zenne, katıldığı ilk festivalde sadece 5 ödül almakla kalmayıp aynı anda ülke gündemine de oturdu. Bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz ve neye bağlıyorsunuz?

Bence Türkiye'nin böyle bir hikâyeye ve filme ihtiyacı vardı. Klişelerden sıkılmışlar ve cesaretli konulara ihtiyaç duyuyorlardı. Sadece cinsellik değil politik duruşu da olabilecek bir film, beklentilerinin bir kısmını karşılamayı vaat etti onlara. Antalya Film Festivali’nden Türkiye'ye bir anda yayılan ses, büyük merak ve beklenti uyandırdı. Gösterime geç girecek olması ise bu merakı büyüttü, düşürmeden gündemde tuttu.

Ahmet Yıldız yaşıyor olsaydı yine de bir gün uzun metraja geçiş yapar mıydınız?

Sinemayla öyle ya da böyle ilgili olan kişilerin hayallerinin hep bir yerinde bir gün film yapmak vardır bana göre... Ahmet yaşarken de bir senaryo üzerinde çalışıyorduk, o senaryoda annesi vuruyor ama Ahmet hayatına devam ediyordu. O filmi o zaman yapar mıydık şimdi bilemiyorum ama Ahmet ölünce yapmamız gerektiğini hissettik.

Zenne belgesel olarak çekilmiş olsaydı yine bu kadar ilgi çekecek miydi?

Eğer sorunuz o zaman bu kadar geniş bir kitle tarafından izlenir miydi olsaydı kesinlikle HAYIR derdim. Sinema çok GENİŞ bir kitleye hitap ediyor. Özellikle insanı ön plana çıkaran meselelerde. Sinema için bile belki bazı hileler yapmak, görsel zenginliğini şişirmek gerekiyordu. Görselinin abartılı oluşu gerçekçiliği inanılmaz olan bir hikâyeye yardım edecekti. Olduğu bir şey için oğlunu öldürecek bir baba o kadar sert ki görüntülerin yumuşak olması çok sıkıcı olacaktı. Böyle olunca da sonunda seyirciyi bu kadar çarpacak bir hikâyeyi seyretmeye hazırdılar.

Masist bir toplumda şiddetin kaynağı erkek gibi gösterilirken Zenne'de anne karakterlerinden biriyle tersi bir tezi savunuyorsunuz. Hem iyiliğin hem de kötülüğün kaynağı kadın gibi görünüyor. Feministlerden çekinmediniz mi?

Hayır. Çekinirseniz oto sansür uygularsınız. Hikâyenizin tartışılması, parçalanması, olumsuz eleştiriler alması, alay edilmesi hiç önemli olmamalı. Bazen elime yazışma zincirleri geçiyor, günlerden beri akademisyenler yazışmış, sonunda beni tanıyan birisi iletiyor, okurken çok hoşuma gidiyor. Bazen filmi çekerken farkettiğimiz ya da yerleştirdiğimiz metaforlar farkediliyor ve bizi birileri savunup senaryoyu açıklıyor. Zenne'deki hikâyeler doğru olduğu için beni çok kısıtlıyordu. Aslında Kezban karakteri, toplumun geneline hakim masist erkek inancına ters rövaşata bir gerçeklik içeriyordu.

The Guardian gazetesinde yayınlanan Elif Şafak'ın '' Türkiye'de Homofobiden Duygusal Özre '' adlı yazısını da dahil edersek bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dış basında, CNN, The Economist başta olmak üzere pek çok yayında haber oldu. Zenne, Türk halkı ve özellikle basını üzerinde bir kırılma yarattı. Bu yine önceki sorudaki gibi zamanlamayla alakalı bir şey sanırım. Zenne ne kadar bir film ne kadar toplumsal bir gerçeğin medyadaki yansımasıydı bilinmez ama Türk medyasının da bu jargonu özenle kullanmaya çaba sarfetmesi gerçekten takdir edilesi.

Gerek prodüksiyon öncesi fon bulma girişimlerinde gerekse dağıtım sürecinde sıkıntı yaşandı mı?

Her ilk filmini yapan yapımcı ve yönetmenler gibi çok sıkıntılar yaşadık, hem film yapma hem de dağıtım sürecinde. Buna bir de ‘’ Filminiz iyi ama ticari mi acaba? ‘’ diye yaklaşan sinema salonlarını eklersek daha rahat anlaşılır. Kimi çok bilindik yönetmenlerin ya da oyuncuların yer aldığı filmlerin birkaç bin seyirciyle vizyondan kalkması söz konusu iken Zenne'ye inanıp salonlarına almalarını beklemek haksızlık olurdu. Fon bulma arifesinde hiç film yapmamış herkes gibi biz de yapmama, vazgeçme evresine geldik.

Film genel anlamda net bir duygu çizgisi üzerinden akıyor. Cinselliği çok sınırda kullanmış olmanız eleştirildi. Neler düşünüyorsunuz?

Cinsellik, filmde ispat edilmesi gereken bir mesele gibi veriliyor. Varoluş ve keyif hali için değil de bu topraklarda yaşayan insanların acısı gibi. Tehlikeli sularda yüzmenin bedeli bir fotoğraf gerekiyor bir durumun ispatı için.

Filminizi ‘’ Sapıkların filmi ‘’ şeklinde niteleyen Akit gazetesinin başlığını ve sonraki evreyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akit gazetesinin yazarının sapkınlıkla hüküm giymesine karşılık Zenne'yi seçmesi bir kontratak. Bizimki sapıklıksa sizinki daha büyük sapıklık demek yani. Film vizyondayken böyle bir saldırı yapmış olmaları ticari bir zedelemeye maruz bırakır, sadece manevi dava olarak kalmayacaktır.

Uzun metraja devam mı? Yine iki yönetmen olarak mı devam edeceksiniz?

Evet, devam edeceğiz. Ama Zenne'nin ticari bir getirisi olmadığından ikinci filmin yapım aşamasında bizi yine benzer zorluklar bekliyor olacaktır. Bu defa daha da riskli alanlara girmek ve ülkemizde konuşulmayan diğer gerçekleri de masaya yatırmak istiyoruz.

Zenne nasıl bir yolculuktu? Artısı ve eksisiyle yeniden değerlendirecek olursanız Zenne'de neleri değiştirmek isterdiniz? Pişmanlıklarınız oldu mu?

Filmi seyrettiğimizde bazı yerlerini değiştirmek, çıkarmak ya da eklemek gibi fikirlerimiz oluyor ama bütününde memnunuz. Bu kadar geniş bir çevrede konuşulmuş, tartışılmış olmak, ailelerin seyrettiği, konuştuğu bir mesele ile mütevazı da olsa bir değişim başlatmış olmak çok memnun edici. Zenne çok uzun, pahalı ve yorucu bir yolculuktu ama hiçbir zaman pişmanlık duymadık.

Photography: Serkan Durmuşoğlu


1 Şubat 2012 Çarşamba

Sosyal Medya Canavarları İçin '' Forever Young ''


Moda tasarımcısı Günsel Ülkü, sosyal medya canavarları için birçok tshirt tasarlamış. Facebook, Twitter, bbm mecralarını yazılı biçimde yansıtan tshirtler, herkesin giyebileceği sadelikte. Sanırım '' I'm online now '' tam benlik. Ayrıca yaklaşan sevgililer günü de unutulmamış. Sevgililer gününe özel tasarımlar da sitede yer alıyor. 



Ülkü, '' Forever Young '' adını verdiği koleksiyonunu geçtiğimiz Best Model of Turkey'de yer alan modellerle tanıtmış. Bunlar: Engin Gülsoy, Yusuf Çim, Ufuk Değer. http://www.gunselulku.com/ sitesinden sipariş verebiliyorsunuz. Ülkü, '' Forever Young '' u şu şekilde tanımlıyor: '' İnsan bir kere genç olur, ama ne kadar süreceği size bağlı... Gençler ve genç kalanlar için hazırladığım FOREVER YOUNG koleksiyonu, genç, sportif, seksi, cool, şirin, komik, neşeli, yaratıcı, enerjik, şık, stil sahibi, elegan, hip, çekici erkek ve bayanlar için. 21.yüzyıl online iletişim teknolojisi ve yaşamımızdaki izdüşümlerden esinlendiğim bu koleksiyon genç yaşayanlar için. ''










Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
back to top